Jodorowsky Masterclass

Alejandro Jodorowsky'nin kült haline gelmiş El Topo filmini, İstanbul Film Festivali'nde gösterildiğinde izlemiştim. Festivalin iki haftalık süresince elliye yakın film izlersiniz ve sadece bir iki tanesi sizi gerçekten etkiler, yerden yere vurur, günlerce zihninizi meşgul eder ve yeni düşünce kapıları açmanızı sağlar. El Topo, tanımlanması güç tarzı ile işte böyle bir filmdi. El Topo, benim sürreal sinema ile tanışma filmimdi. Film bitip, ışıklar yanınca yaşadığım o büyülenmiş hali hatırlıyorum. Koltuğumdan bir süre kalkamamış, beynimin uğradı tecavüzün izlerini uzunca bir süre üzerimden silememiştim. 'Sinema sanırım böyle bir şey.' diye düşündüğümü hatırlıyorum.

Şüphesiz El Topo'yu sinemada, 35mm. izlemek büyük bir şanstı ve ben bu şansı kaçırmadığım için çok mutluyum. Filmin ardından Jodorowsky'nin hayatını ve yönetmenin diğer fimlerini araştırdığımda radikal şekilde, filmlerini sadece sinema salonunda izlemeye karar verdim. Türkiye sınırlarında bu kararın arkasında durmanın imkansızlığına değinmeyeceğim. Ama neyse ki, ifistanbul sayesinde Jodorowsky'nin Santa Sangre'si gösterildi. Tabii ki de bu fırsatı kaçırmadım ve çıktığı ilk gün biletimi satın aldım. İşin diğer güzel tarafı ise, 82 yaşındaki Jodorowsky bizzat gelip film sonrası soru & cevap yapacak, bir gün sonra ise masterclass verecekti.

Santa Sangre'nin gösteriminden sonra, '20 Şubat 2011' tarihinde şöyle bir not almışım: 
Alejandro Jodorowsky’nin sürreal eser Santa Sangre filmininin başında, bir topluluğun kurmuş olduğu kilise, hükümet ve ‘gerçek’ din adamları çabasıyla yıkılmak istenmektedir. Topluluk, bu yıkıma karşı çıkar, dozerlerin önünde durur, bağırır. Kırmızı boyadan kutsal kan, üçüncü sayfa haberlerinden azize yaratmış olan bu topluluk, kendi değerlerini yaratmış ve neticesinde kaçınılmaz olarak toplumsal kurumlar tarafından anlaşılamamış, dışlanmış hatta tahrip görmüş ve en sonunda da kaderi dozerler ile yerle bir olmak olmuştur. Sinemada izlediğim bu sahne, sürrealizm akımının kelime ve içerik anlamını en iyi özetleyen beyazperde yansımasıydı.

İşte böyle garip bir filmdi Santa Sangre. Filme koyduğum bu garip sıfatı, El Topo'dan daha garip ve daha iyi olmasının karşılığı değil. Yer yer fazla basit olarak kullanılmış simgeler filmde sırıtıyor, sürekli fonu meşgul eden ve seyircinin duygusal yönelimini etkileyen müzik kullanımı ise oldukça rahatsız edici boyutlara ulaşabiliyordu. Bütün bu noksanlığına rağmen, Santa Sangre, oedipux kompleksinin sinemadaki karşılığıydı. Filmdeki her erkek biraz çocuk, her kadın ise biraz anneydi.

İnsan, El Topo ve Santa Sangre'yi izledikten sonra filmi yaratan, hayalgücünü ve fetişt nesnelerini sinemada yoğurmayı başaran bu kişiyi, Jodorowsky'yi merak ediyor ve şu hayatta canlı olarak görmek, elini sıkıp tanışma fırsatı bulmanın eşsizliğine ulaşmak istiyordu. Böyle bir fırsat varken, masterclass'ına katıldım ve erken gidip, en öne oturarak dinlemeye başladım. Serra Yılmaz'ın çevirmenliğini ve moderatörlüğünü yaptığı masterclass (aslında tam anlamıyla bir masterclass değildi, Jodorowsky anlattı, biz dinledik. Sonra da bazı soruları cevapladı.) boyunca Jodorowsky hiç oturmadı. 82 yaşına gelmiş bu yaratıcı kimliğin, enerjisini nereden, nasıl aldığını merak etmiş ve neredeyse tüm sorularımın cevabına o gün, orada kavuşmuştum.

Yaşadığı Paris’te yaptığı konuşmaları dinleyebilmek için yüzlerce kişinin kuyrukta beklediği Jodorowsky’nin o gün canlı izlediğim İstanbul'daki konuşmasını baştan sonra izleyebilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder