(Meltem Ahıska) Bahab

"Muhabbet"le, "Bahtiyar"la akraba olmaya aday, "bahar"ın, "bahr"ın ışığını taşıyan bu kelime yine de daha farklı bir anlama sahip. bahab, beklenmeyen ama belki uzun zamandır düşü kurulmuş, belki önceden hayal bile edilmemiş bir karşılaşma anından duyulan geniş ve derin sevinci imgeliyor.

"Ürperdim görünce birden seni
Şenliğinde bu buluşmanın bahab sardı beni."

Tesadüflerle büyüyen aşk gizemini korur. Ancak karşımıza çıkarak bizi sevince boğan her zaman bir insan değil, canlı ya da cansız başka bir varlık da olabilir. Denizin sonsuzluğuna bakıp adını koyamadığımız bir büyülenme hissini anlamaya çalışırken denizin içinden ansızın zıplayan bir yunus bize selam çakar ve mutluluğumuzun hiç de anlamsız olmadığını doğrular. Kara dağların içinden yükselen bir kuşun ötüşü tedirgin geceye bir çıkış gösterir. Kimsenin anlamadığı, hatta alaya aldığı çocukluktan kalma kelimeler beklenmeyen bir yerde karşımıza çıkınca geçmiş yeniden renklenir. Öznelliğe dünyadan bir karşılık bulmak kadar büyük bir sevinç olabilir mi!

Öznellikle nesnelliğin karşılaşma ya da çakışma anını anlaşılır kılma çabası felsefi düşüncenin en temel meselelerinden biridir. Nedensel açıklamaların konforlu mantığına direnen düşünceler, kendi vaatleriyle gelen bu karşılaşmaları başka bir anlam dizgesinin varlığına dair bir işaret olarak yorumlayacaktır. Kimi zaman dinsel bir şekilde yorumlanır bu, yüce bir varlığın kanıtı olarak.

Kimi zaman ise, Carl Gustav Jung'ın eşanlılık kavramında olduğu gibi gizemli tesadüfler, dünyanın hiç silinmeyen kolektif yaşam dağarcığında varolmaya devam eden farklı zamansallıkların karşılaşması olarak anlaşılır. Her zaman mutluluk getirmese de, karşılaşmaların sevinci ya da bahabı büyük dönüşümlerin de tetikleyicisi de olabilir. Geçmişe ya da geleceğe doğru bir yolculuğa çıkarır kişiyi.

Karl Marx da devrimi bir çakışma anı olarak yorumlamamış mıydı? Fuerbach Üzerine Tezler'in üçüncüsünde, Marx, çakışma kavramına önemli bir anlam yükler: "Koşulların değiş(tiril)mesi ile insan etkinliğinin ya da insanın kendisini değiştirmesinin çakışması, yalnızca devrimci pratik olarak kavranabilir ve akla uygun şekilde anlaşılabilir." Burada çakışma mistik değildir, akla uygundur; çünkü akıl, ancak bu dünyayı üretirken kendini de yeniden üreten, ancak bu ilişkililik içinde varolan insan etkinliğinde vücut bulabilir. O zaman çakışma, hem insanların hem de koşulların aynı anda değişebildiği özlenen devrim anını ortaya çıkarır. Öncesi ve sonrası çatışmalarla dolu olsa da, hem öznede hem nesenede sakatlanmış enerjilerin çağıldadığı, duyuların tazelendiği bir an: Bahabın engin kaynağı!

Modern dünyanın son lirik şiiri Baudelaire'nin "Eşduyumlar" adlı şiirinde bahab, ışıkla karanlığın, yalnızlıkla birlikteliğin uyumsuz uyumunda yankılanır:

Doğa bir tapınak, canlı direklerinden
Anlaşılmaz sözlerin yayıldığı yer yer;
İnsan orda simgeler ormanından geçer
Bildik bakışlarla gözlenirken derinden.
(çev. sait maden)

Bahab çoktandır beklediğimiz ama gündelik anlatılara nasıl katacağımızı tam bilmediğimiz, sevinçli ama burukluğu da yedeğinde taşıyan bir "olmayan kelime". Unutmayalım ki, Marcel Proust'un ısırdığı kurabiye, o beklenmeyen çakışma anında geçmiş zamanın anılarını diriltmek yerine, boğazında da kalabilirdi."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder