"Muhabbet"le, "Bahtiyar"la akraba olmaya aday, "bahar"ın, "bahr"ın
ışığını taşıyan bu kelime yine de daha farklı bir anlama sahip. bahab,
beklenmeyen ama belki uzun zamandır düşü kurulmuş, belki önceden hayal
bile edilmemiş bir karşılaşma anından duyulan geniş ve derin sevinci
imgeliyor.
"Ürperdim görünce birden seni
Şenliğinde bu buluşmanın bahab sardı beni."
Tesadüflerle
büyüyen aşk gizemini korur. Ancak karşımıza çıkarak bizi sevince boğan
her zaman bir insan değil, canlı ya da cansız başka bir varlık da
olabilir. Denizin sonsuzluğuna bakıp adını koyamadığımız bir büyülenme
hissini anlamaya çalışırken denizin içinden ansızın zıplayan bir yunus
bize selam çakar ve mutluluğumuzun hiç de anlamsız olmadığını doğrular. Kara dağların içinden yükselen bir kuşun ötüşü tedirgin geceye bir çıkış
gösterir. Kimsenin anlamadığı, hatta alaya aldığı çocukluktan kalma
kelimeler beklenmeyen bir yerde karşımıza çıkınca geçmiş yeniden
renklenir. Öznelliğe dünyadan bir karşılık bulmak kadar büyük bir sevinç
olabilir mi!
Öznellikle nesnelliğin karşılaşma ya da çakışma
anını anlaşılır kılma çabası felsefi düşüncenin en temel meselelerinden
biridir. Nedensel açıklamaların konforlu mantığına direnen düşünceler,
kendi vaatleriyle gelen bu karşılaşmaları başka bir anlam dizgesinin
varlığına dair bir işaret olarak yorumlayacaktır. Kimi zaman dinsel bir
şekilde yorumlanır bu, yüce bir varlığın kanıtı olarak.
Kimi
zaman ise, Carl Gustav Jung'ın eşanlılık kavramında olduğu gibi gizemli
tesadüfler, dünyanın hiç silinmeyen kolektif yaşam dağarcığında
varolmaya devam eden farklı zamansallıkların karşılaşması olarak
anlaşılır. Her zaman mutluluk getirmese de, karşılaşmaların sevinci ya
da bahabı büyük dönüşümlerin de tetikleyicisi de olabilir. Geçmişe ya da
geleceğe doğru bir yolculuğa çıkarır kişiyi.
Karl Marx da
devrimi bir çakışma anı olarak yorumlamamış mıydı? Fuerbach Üzerine Tezler'in üçüncüsünde, Marx, çakışma kavramına önemli bir anlam yükler:
"Koşulların değiş(tiril)mesi ile insan etkinliğinin ya da insanın
kendisini değiştirmesinin çakışması, yalnızca devrimci pratik olarak
kavranabilir ve akla uygun şekilde anlaşılabilir." Burada çakışma mistik
değildir, akla uygundur; çünkü akıl, ancak bu dünyayı üretirken kendini
de yeniden üreten, ancak bu ilişkililik içinde varolan insan
etkinliğinde vücut bulabilir. O zaman çakışma, hem insanların hem de
koşulların aynı anda değişebildiği özlenen devrim anını ortaya çıkarır. Öncesi ve sonrası çatışmalarla dolu olsa da, hem öznede hem nesenede
sakatlanmış enerjilerin çağıldadığı, duyuların tazelendiği bir an: Bahabın engin kaynağı!
Modern dünyanın son lirik şiiri Baudelaire'nin "Eşduyumlar" adlı şiirinde bahab, ışıkla karanlığın,
yalnızlıkla birlikteliğin uyumsuz uyumunda yankılanır:
Doğa bir tapınak, canlı direklerinden
Anlaşılmaz sözlerin yayıldığı yer yer;
İnsan orda simgeler ormanından geçer
Bildik bakışlarla gözlenirken derinden.
(çev. sait maden)
Bahab
çoktandır beklediğimiz ama gündelik anlatılara nasıl katacağımızı tam
bilmediğimiz, sevinçli ama burukluğu da yedeğinde taşıyan bir "olmayan
kelime". Unutmayalım ki, Marcel Proust'un ısırdığı kurabiye, o
beklenmeyen çakışma anında geçmiş zamanın anılarını diriltmek yerine,
boğazında da kalabilirdi."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder