Norwegian Wood Soundtrack



Vietnam doğumlu yönetmen Tran Anh Hung'un Haruki Murakami'nin romanından uyarladığı İmkansızın Şarkısı (Norwegian Wood), romanın olay örgüsünden çok, duygu dünyasına sadık bir uyarlama. Tran Anh Hung'la, Murakami'nin melankoliyi, hayatta olma hissini, hüznü ve erotizmi bir arada barındıran kitabını sinemaya uyarlama süreci üzerine, İstanbul Film Festivali'nde konuk olduğu günlerde konuştuk.

Murakami'nin eserlerinin telif haklarını verme konusunda oldukça hassas davrandığını biliyoruz. 'İmkansızın Şarkısı' için nasıl izin aldınız?

Evet, Murakami ilk kitabının uyarlamasından hiç memnun kalmamıştı, kötü bir tecrübe yaşamış, o yüzden de ondan sonraki kitaplarının uyarlanmasını istememiş. Ben 1994'te kitabı okuduğumdan beri, Japonya'y her gittiğimde gazetelere bu kitabı uyarlamak istediğimi söylüyordum. Ama kimseden tepki alamıyor, çünkü onlar Murakami'nin bunu istemeyecklerini biliyorlardı. oraya tekrar Dikey Güneş Işığı (Mua he chieu thang dung, 2000) ile gittiğimde bir kez daha ilettim isteğimi. Yaklaşık beş yıl sonra filmin Japonya dağıtımcısından bir e-posta geldi. Artık Murakami ile iletişime geçme zamanımın gelmiş olabileceğini, çünkü kendisinin öykülerinden 'Tony Takitani'yi çekmesi için Japon bir yönetmene izin vermiş olduğunu söyledi. Ben de bir mektup yazıp buluşmak istediğimi belirttim. Buluştuğumuzda, çok basit ve net bir şekilde taleplerini ifade etti. Filmin bütçesini bilmek ve senaryoyu görek istedini söyledi. Senaryoyu okuduğu zaman da onayı verdi.

Filme hiç müdahale etti mi?
Hayır, beni gerçekten özgür bıraktı. Senaryoyu ilk okuduğunda bana bir sürü not gönderdi. Çok cömertçeydi bence bana o kadar çok fikir vermesi, benim için çok faydalı oldu. Sevdiğim ve film için iyi olacağını düşündüğüm bazı şeyleri tuttum ben de. Bunlar filmin daha iyi bir film olmasını sağladı. Ama Murakami çekimlere hiç gelmedi. Filmi, bittikten sonra kendisine gösterdim ve çok beğendiğini söyledi.

Senaryoyu yazarken ve filmin bütününü tasarlarken sadece 'İmkansızın Şarkısı'nı mı kendizine temel aldınız yoksa daha genel olarak Murakami dünyasını yansıtmak gibi bir kaygınız var mıydı?

Okuduğunuz kitap size bir şeyler hissettirdiğinde, uyarlayacağınız şey o duyguların kendisi oluyor. Sinema ve edebiyat bambaşka iki sanat dalı olduğundan, aslında kitabın edebi tarafından bir şeyler kullanamıyorsunuz, o yüzden de üzerinde çalışmanız gereken şey sizin kendi sanatınıza özgü olan dil; yani sinemanın dili. Bu yolla, sadece sinema aracılığıyla uyandırabileceğiniz duygulanımları keşfedebiliyorsunuz.

Bu kitabı uyarlamanın zorluklarından biri de kült bir kitap olması belki de. İnsanlar çok sahiplendikleri bir kitabın uyarlaması konusunda genellikle çok eleştirel oluyorlar çünkü...

Evet, bu gerçeğin farkındayım. Ama bunu dikkate almak zorunda değilim, çünkü ben bir film yapıyorum ve dediğim gibi önemli olan, sinemaya özgü olan dil üzerinde çalışmak. Çünkü yaptığınız şey gereçkten iyi bir film olursa o aman kitapla kıyaslama yapılamayacak bambaşka bir şeye dönüşür.

O yüzden de kitaptaki hikayelerin bir kısmını filmden çıkarmış olsanız da kitabın ruhunu tutmayı ve görsel olarak onu ön plana çıkarmayı başarıyorsunuz...

Evet, çünkü eğer mesela Watanabe'nin bilincini takip etmeye karar verip sonra bir anad Reiko ile ilgili bir şey gösterseniz, seyirci yolunu kaybeder, nereye gideceğini bilemez. Düz bir çizgide, ilerlemeyen her şeyden kurtulmanız gerekiyor filmde.

Radiohaed'den Jonny Greenwood ile işbirliğiniz nasıl gerçekleşti?

Jonny konusunda çok şanslıydım, en sonunda filmin müziklerini yapak için zaman bulabildiği için. Çekimlerden önce kendisiyle konuşmuştum, o da filmin müziklerini yapmayı kabul etmişti ama sonra bir e-posta attı. Thom Yorke yeniden onunla bir şeyler kaydetmek istiyordu ve "Thom'u biliyorsun, sonsuza kadar sürecek, tekrar geri dönüp eski olduğum kişi olmam gerekiyor, bu filmi yapamayacağım maalesef." diyordu. Ben de tamam dedim ama başım belada diye düşünüyordum. Filmin kurgusunu bitirdim, üzerine Jonny'nin Kan Dökülecek (There Will Be Blood, 2007) için yaptığı müziği koydum ve mükemmel oldu. Jonny'e bir e-posta attım, "Jonny çok iyi işliyor, lütfen, sana çok ihtiyacım var." dedim. Jonny dehşete düştü, "ne yaptın, bir İrlanda filmi için yapılmış müzikleri Japon filminin üzerine mi koydun, bu imkansız!" dedi. Ben de ona bazı sahneler gönderdim örnek olarak ve o da ikna oldu işlediğine. Sonra da bana dedi ki, "tamam eğer bir orkestra istemezsen ve sadece altı kişiyle çalışabilirsek, o zaman senin için bir şeyler bestelemeye vakit bulabilirim." Bu teklifi kabul ettim ama çalışmaya başladığı zaman Jonny mutlaka bir ortestraya ihtiyacı olduğunu anladı ve orjinal plana geri döndük. Beraber çok rahat çalıştık. Ben ona, duygu yaratacak ya da duygunun dozunu artıracak bir müzik değil, filmdeki duyguları onaylayacak bir müzik istediğimi söyledim. O yüzden bazen müzik sahnenin sonuna doğru da gelebiliyordu, çok kısa olabiliyordu. Ama aynı zamanda da ona müziğin farklı sahneler arasında gezinmesini istediğimi söyledim; birbirinden farklı sahnelere başka bir renk vermesini istediğimi... Mesela Naoko'nun itiraf sahnesinin sonunda başlayan müzik, sonraki sahnede Reiko'nun rüyasını anlattığı şakacı bir sahneye bağlanıyor ama o şaka, üzerindeki o hüzünlü müzik ile öyle bir birleşiyor ki bambaşka bir duyguya evriliyor ve üzerine bir kelime daha koyamazsınız onun. Jonny önce bana birkaç örnek gönderdi, ben de beğendiğim ve beğenmediğim şeyleri söyledim. Sonrasında da hiçbir şey bilmek istemedim, kendisi müziği besteledi, kaydetti ve bana gönderdi. Elbette konuşup çalışmamız gereken yerler oldu, mesela "bu sahnenin üzerindeki davullar çok yüksek, onları biraz kısabilir miyiz?" gibi şeyler, o da mikslerin üzerinden geçip bana geri gönderiyordu. Böyle çalıştık.

Peki filmdeki diğer şarkılar? Mesela Can grubunun şarkıları?

Can, Jonny'nin önerisiydi. Kitapta çok fazla müzik referansı vardı, o ama o şarkıları dinlediğimde duygularının o kadar da güçlü olmadığını düşündüm, hikayenin kendisi kadar güçlü değillerdi. Benim için doğru duyguları bir tek The Doors taşıyordu. O yüzden de The Doors'dan 5-6 şarkı seçtim. Ama Jonny'yle çalışmaya başladığımızda, Jonny bana Can'ı önerdi, The Doors kadar bilindik olmadığı için daha otantik bir ruh katacağını söyledi filme. Ben de dinlediğimde ona hak verdim ve sonuç olarak The Doors'dan sadece bir şarkı kullandım.

Söyleşi: Senem Aytaç, Fırat Yücel / Altyazı Dergisi, 108. Sayı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder