Man Ray'in L'etoile De Mer ile Sinemada Açtığı Yol


Man Ray'in fotoğraf çalışmaları bir süredir ilgimi çekiyordu. Kendisinin 1920'li yıllarda bazı kısa film çalışmaları yaptığını biliyordum ama izlememiştim ve sonunda Ray'in sinemanın daha emekleme yılları olan 1920'lerde yaptığı birbirinden cesur ilk üç kısa filmini buldum, izledim.

Sinemanın bu ilk yıllarında Man Ray'in göstermiş olduğu eşsiz cesaret, hem biçim hem içerik olarak göze çarpıyor. O yıllarda underground porno sektörü dışında hangi sinema filminde yada video çalışmasında kadın göğüsü tüm çıplaklığı ile gözükmüştü ki? Ray, daha ilk kısa filmi olan Le Retour à la Raison'da bu tabuyu yıkarak bir dönem metresi olan Kiki de Montparnasse'in göğüslerini kadraja ortalıyor.

Man Ray, ikinci kısa filmi olan Emak-Bakia'da, ilk kısa filmindeki deneyselliğini bir adım öteye taşıyarak, kendi içsel dünyasını, yarattığı imgeler ile anlatarak sürrealizmin sinemadaki ilk örneklerini ortaya koyduğunu görüyoruz. Bakış açına getirdiği yeni boyut bu denemesinde daha da ön planda yer alıyor. Kameranın üstlendiği görevlere getirdiği özgürlükçü yenilikler, göze olan hem soyut hem somut takıntısı ikinci filminde çok daha belirgin bir hale geliyor.  Keşke ilk dönem işlerinde müzik kullanmak yerine (özellikle Emek Bakia’da) ses tasarımına daha çok yoğunlaşsaydı. Müzik, Ray'in 'deneylerini' daha akıcı ve şiirsel hale getirirken, değerinden de bir parça alıp yok ediyor.

Man Ray, üçüncü kısa filmini olan L' etoile De Mer'i ise yakın arkadaşı olan Robert Desnos'in ‘La Place De L'etoile' adlı şiirinden uyarlamış.

Kırılgan bir aşk hikayesini anlattığı üçüncü kısa filminde başrolü Man Ray'in metresi Kiki oynuyor ve Ray, bu filminde bir nevi Kiki ile olan kırılgan ilişkisini açığa vuruyor. Çoğunlukla yağmurlu bir günde pencerenin ardına kurduğu kamerası ile kadrajın deforme olmasına göz yuman ve tahminen göz yummaktan öte kameranın bu deformasyonundan duyduğu hazzı saklamadan kullanan yönetmen, tüm filmini bu deformasyon hali ve insanın haz noktası üzerine kuruyor. Yağmurun süzüldüğü camın arkasından defalarca güzelliğine vurgu yapılan kadını göremeyişimiz, yönetmenin güzelliğe vurgu yaptıkça değişik metodlar ile güzelliği somut olarak göstermekten çekinen tavrı, izleyicinin haz noktası ile adeta oyun oynadığının kanıtıdır. 'Women's teeth are such charming objects/ Kadının en göz alıcı objesi dişleridir.' derken kameranın sadece topuklu ayakkabıları gösteriyor. Mesela yönetmen, tamamen yağmura teslim olmuş bir pencere ardında yüzünü seçemediğimiz  bir kadın hakkında, ekranda 'She is beatiful/ Kız çok güzel' yazarken, sonrasında aynı yüzü bir gazetenin ardına saklıyor ve ardından ekranı karartıyor. Ray’in bu seyirciyi doyuma ulaştırmayan tavrı, kadının erkeği elinde tuttuğu gibi onun da seyirciyi elinde tutmasını sağlıyor.

Arzular hiç bir zaman sonuçlanamıyor. Erkek, kızı soyuyor ve yatağa yatırıyor ama bedenine sahip olamıyor. Her şey bittiğinde ise kadın, erkeğin kendi bedeni ile değil, değer yüklediği deniz yıldızı ile tatmin olmasını sağlıyor. Tıpkı Man Ray'in bize kadını film boyunca göstermeyip, kadın ile erkek arasındaki aşkı göstererek bu yolla tatmin olmasına izin verdiği gibi. Bu açıdan, L' etoile De Mer'de, seyirci ile erkek karakterin konumu arasında pek bir fark yok. İlişkide baskın oran taraf, aynı zamanda hazzın sınırlarını da belirliyor.

Kadın başka erkeklerin arzu nesnesi haline gelirken, erkek koşarak, tren ile, gemi ile gitmek, kaybolmak, varlığını sonlandırmak istiyor. Geride kalan ise sadece yitik bir aşk oluyor. Güzelliği ancak ateş ile çiçek ile yani doğa ile betimlenen kadın ise varlığını yüceltecek yeni erkekler ile yoluna devam ediyor.

Bu noktada akla Kiki'nin gerçek hayatta söylediği bir söz geliyor: "All i need is an onion, a bit of bread, and a bottle of red (wine); and i will always find somebody to offer me that." Man Ray ile Kiki, filmin Paris'teki ilk gösteriminden sonra ayrılıyorlar.

Man Ray'in işlerinin, izlediğim kadarıyla farklı bir dil oluşturma isteğinden öte, farklı bir göz geliştirme amacı taşıdığını düşünüyorum. 360 derece dönen, flu olmaktan çekinmeyen ve hatta bu 'net olmama' halinden gurur duyan kamera, cesurca kullanılan yamuk kadrajlar, kameranın yansımalara olan ilgisi vb. özellikler Ray'in video çalışmaları dönemine göre değil, günümüze göre bile değerlendirildiğinde cesur ve yenilikçi olarak kabul etmemizi sağlıyor.

Aşkınsal anlar ile donatılan eserleri, belirli bir dengeye sahip olmadığı, düzgün bir ritme oturmadığı için haklı olarak eleştirilebilinir ama bu tip dengesizliklerin, cesur olmanın bir dezavantajı olduğunu düşünüyorum. Hangi yönetmen daha ilk denemesinde mükemmel bir yapıt ortaya koydu ki? Man Ray de belki kusursuz bir iş ortaya koymuyor ama kendi üslubunu açığa çıkarmayı başarmış bir yönetmenin filmlerini izlediğimizi her sahnede seyirciye hissettirmeyi başarıyor.

Yönetmenin fotoğraf ile kurduğu ilişkinin bir benzerini sinema için de kurduğunu söyleyebiliriz. Ray'in fotoğraflarındaki yaratıcılığı filmlerinin her karesine yansımış durumda. Yönetmen bu sefer, sinema gibi daha geniş, daha rahat hareket edebileceği bir ortamda olduğu için, sinemanın tüm olanaklarından faydalanarak yaratıcılığını daha rahat ortaya koyabiliyor. Ray, sevdiği şeyi yapıyor. Sevdiği kareleri çekiyor, dilediği gibi kurguluyor ve yer yer arayış içinde ama çoğunlukla mastürbatif kişisel sinemasını paylaşarak özgün bir deneyim sunuyor. Neredeyse yüz yıl önce yapılmış olmasına rağmen, içinde bir giz gibi barındırdığını düşündüğüm özgünlüğü tadabilmek, hissedebilmek ve ardını irdeleyebilmek için yönetmenin ilk işlerine zaman ayırmak şart.

Man Ray'in daha o yıllardan kurgu sinemasına olan yadsınamaz inancı, hikaye anlatmaktan çok duyguları aktarmayı amaçlayan ve içsel dünyayı dışa vurma aracı haline getirilen sinemaya olan inancımı körüklüyor.

2 yorum:

  1. sadece not düşmek istedim, kiki'yi man ray'in metresi olarak adlandırmak saçmalık. man ray'in kiki'ye sunduğu maddi destek kadar kiki'nin man ray'e sunduğu maddi destekten söz edilebilir o dönemde. örneğin 1922'de kiki tamamen kendi parasıyla man ray'e atölye tutar fotoğraf çalışmalarını sürdürebilmesi için. sadece sevgilisi demek yeterli bence. 'metres' olarak adlandırmak kadını aşağı göstermekten başka bir şey değil.

    YanıtlaSil
  2. işin aslı kiki'yi aşağılama gibi bir amacım yoktu zira kendisine özel bir hayranlık beslediğimi bile söyleyebilirim- ancak dediklerinizin ışığında tekrardan yazıyı okuduğum zaman kiki'ye hakkı olan değeri ve övgüyü veremediğimi görüyorum. söylediklerinizde haklısınız. teşekkür ettim.

    YanıtlaSil