Sans Soleil'den Alıntı

«İzlanda'da hayali bir filmin yapımına başladım. O yaz, bir yolda üç çocukla tanıştım ve denizden püsküren bir yanardağ gördüm. Yeniden homurdanarak uyanıyordu.

Aya gidecek Amerikalı astronotlar oraya benzediği için eğitime buraya geliyorlarmış. Hemen bir bilim kurgu seti hayal ettim; başka bir gezegende bir yer. Ya da şöyle; bizim gezegenimiz ama başka bir yerden, çok uzaktan gelen biri için. Ayaklarının altına yapışan volkanik toprak üzerinde. çok yavaş, ağır hareketlerle ilerlediğini hayal ediyorum. Birden tökezliyor ve bir sonraki adımını, bir sene sonraya atıyor.

Hollanda sınırında, bir kuş cennetinin kıyısında küçük bir yolda yürüyor. Böyle başlıyor. Bu zaman atlaması neden? Hatıralar nasıl böyle bağlanıyor? Sadece öyle! Anlayamıyor. Aslında, başka bir gezegenden değil bizim geleceğimizden geliyor. 4001'den. İnsan beyninin tam kapasiteyle çalışabilmeye başladığı devir. Her şey mükkemmelliğe evriliyor, uyuklamasına izin verdiğimiz her şey hafıza da dahil olmak üzere. Bunun mantıksal sonucu; her şeyi hatırlamak bu da acıya duyarsızlaşmış bir hafıza demek.

Hafızasını kaybeden adamlara dair onca hikayeden sonra işte unutmayı unutan bir adamın hikayesi. Doğasındaki bir gariplik nedeniyle bu durumuyla övünmek yerine ve kendi gölgesini; bu geçmişin insanlarını küçümsemek yerine merakla ve merhametle yaklaşıyor.

Geldiği dünyada; hayal kurmak, bir resimden etkilenmek müzikle duygulanmak; ancak uzun ve acılı bir tarih öncesi döneme ait olabilir. Anlamak istiyor. Zamanın bu zaaflarının haksızlık olduğunu düşünüyor. Ve bu haksızlığa, Ché Guevara gibi, 60'ların gençliği gibi, kızgınlıkla tepki veriyor. O, zamanın üçüncü dünyalısı. Onların kendi zamanlarındaki yoksulluğa katlanamamış olması gibi o da mutsuzluğun, bu gezegenin geçmişinde var olmuş olmasına katlanamıyor.

Doğal olarak, başarısızlığa uğrayacak. Yoksul bir ülkenin sefaleti bir zengin ülke çocukları için ne kadar hayal edilemezse keşfettiği bu mutsuzluğu kavrayabilmesi de o kadar zor.

Ayrıcalıklarından vazgeçmeyi seçiyor ama bunu seçebilme ayrıcalığına sahip olmuş
olması konusunda yapabileceği bir şey yok. Yardımı dokunabilecek tek şey, tam da onu bu absürt araştırmaya itmiş olan şey; Mussorgsky'nin bir şarkı serisi. 40. yy. 'da da, hala söyleniyorlar. Ama artık anlamlarını yitirmişler. Ve işte ilk defa, onu dinlerken yavaş yavaş içine doğru çekilmekte olduğu bu şeyin hüzünle ve anımsamakla ilgisi olan ve daha önce anlayamadığı o şeyin varlığını hissediyor.

Elbette bu filmi hiç yapmayacağım.

Ama yine de mekanlar buluyor,kırılma noktaları icat ediyor, içine sevdiğim yaratıkları koyuyorum. Hatta filmin adını bile buldum. Aslında Mussorgsky'nin o şarkılarından da birinin adı: Güneşsiz.»


(Sans Soleil, 1983 - yön: Chris Marker)

Metnin tamamı (ingilizce / fransızca)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder